Osmanlı’dan bugüne uzanan girişimcilik serüveni, tarihsel koşullar kadar zihniyet dönüşümünün de hikâyesidir.

20. yüzyılın başlarında yapılan sanayi sayımına göre Osmanlı topraklarında yalnızca 35 matbaa, 30 ipek atölyesi, 7 dokuma fabrikası, 8 sabunhane, 5 madenî eşya fabrikası, 1 bira fabrikası ve birkaç kimya tesisi bulunuyordu. Bu veriler, devasa bir imparatorluğun ekonomik olarak ne kadar sınırlı üretim kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. Geniş topraklara rağmen Osmanlı’nın üretim gücü bugünün küçük bir sanayi şehrine denk geliyordu.

Bu tablo, girişimcilik ruhunun da sınırlı gelişimini açıkça ortaya koyuyor. Peki ama neden? Sorunun yanıtı, sadece ekonomik değil kültürel, sosyal ve yapısal nedenlerde gizli.

Girişimcilik Nedir?

Girişimcilik, bir ihtiyacı fark edip bunu karşılarken risk almayı göze alarak yenilikçi bir ürün veya hizmet geliştirme sürecidir. Girişimci ise bu sürecin lideridir; sadece kazanç değil, değişim yaratmayı da hedefler. Cesaret, vizyon, kaynakları etkin kullanma becerisi ve özgür düşünce bu tanımın temel unsurlarıdır.

Girişimcilik Kültürü Ne Demektir?

Girişimcilik kültürü, bireylerin girişimci olmaya teşvik edildiği, başarının sadece sınavlarda değil, üretimde ve yenilikte de ölçüldüğü bir toplumsal atmosferdir. Bu kültür; aileden başlayarak eğitime, hukuki yapılardan finans sistemine kadar uzanan geniş bir yelpazede şekillenir. Risk almaya değer veren, girişimciliği öven toplumlar, ekonomik atılımlarını hızla gerçekleştirebilir.

Anadolu Topraklarında İlk Girişimcilik Deneyimleri

Anadolu'da girişimcilik binlerce yıl öncesine dayanır. Kayseri Kültepe'de bulunan Asur ticaret kolonileri, bölgenin ticari anlamda ne kadar gelişmiş olduğunu kanıtlar. Asurlu tüccarlar, Anadolu’nun kalay ve bakırını işleyip Mezopotamya’ya ihraç ediyordu. Bu alışveriş, Anadolu’nun üretim ve dış ticaret geçmişinin çok eskiye uzandığını gösteriyor.

Osmanlı’da Neden Girişimcilik Gelişmedi?

Osmanlı'da ticaret ve zanaat, uzun yıllar “ehli-harîç” olarak görülüp toplumun dışına itildi. 'Bezîrgân' kelimesi bile aşağılayıcı anlamlar taşıyordu. Devlet eliyle büyüyen ekonomide bireysel sermaye birikimi teşvik edilmedi. Müteşebbis, sistemin içinde değil dışında konumlandı. Ayrıca vakıf kültürü, servetin üretime değil sadakaya yönelmesini teşvik etti. Müsadere sistemi ise zenginleşenleri cezalandıran bir araca dönüştü. Hukuki altyapının zayıflığı, rekabeti engelleyen lonca yapıları ve teknolojide dışa bağımlılık da girişimci ruhu köreltti.

Osmanlı’da Girişimcilik Denemeleri

Tüm bu zorluklara rağmen bazı bireyler girişimcilik cesareti gösterdi. 19. yüzyılın sonlarında Tanzimat’la başlayan modernleşme girişimleri çerçevesinde bazı özel girişimler doğdu. Zorunlu olarak ithal edilen teknolojilere ayak uydurmak için bazı işletmeler kuruldu. İlk çok ortaklı şirketler bu dönemde ortaya çıktı. Yine de bu çabalar, sistematik bir kalkınma modeline dönüşemedi.

Bursalı İsmet Paşa’nın Girişimcilik Denemesi

Bursa’da doğan İsmet Paşa, sadece askerî ve siyasi başarılarıyla değil, girişimci kişiliğiyle de dikkat çeker. Balkan Savaşları sırasında silah üretimi için yerli sanayiye ihtiyaç duyulduğunda, Bursa’da küçük çaplı üretim tesisleri kurulmasına öncülük etti. İşgücünü örgütleyip kaynakları harekete geçirdi. Bu çaba, Osmanlı’nın son dönemindeki yerli sanayi hamlelerinden biri olarak dikkat çeker.

Cumhuriyet Döneminde Girişimciliğin Yükselişi

Cumhuriyet, Osmanlı’dan devralınan bu zayıf yapıyı radikal şekilde değiştirmeyi hedefledi. Sanayi planları, devlet destekli teşebbüsler ve eğitim politikalarıyla girişimciliğin önü açıldı. 1927’de kurulan ilk sanayi tesislerinden bugün dünyanın dört bir yanına ihracat yapan Türk markalarına uzanan bir hikâye başladı. Şirket sayısı milyonlara ulaştı, kadın girişimcilerin oranı arttı, teknoloji tabanlı girişimler desteklendi.

Bugün geldiğimiz noktada, geçmişin eksiklerini anlamak kadar, geleceği tasarlamak da önemli. Girişimcilik kültürünün kök saldığı bir toplum, sadece ekonomik değil, kültürel olarak da daha güçlü bir yarın inşa edebilir.